12 Temmuz 2013 Cuma

Evrimci - Darwin'ci bir Diyanet İşleri Başkanı; Prof. Süleyman Ateş kimdir?

darwinizm, diyanet işleri başkanlığı, harun çetin, kripto Ermeniler, sapık hocalar - yazarlar, süleyman ateş

                                               

                                                          Süleyman Ateş kimdir?

Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Prof. Dr. Süleyman Ateş; televizyonlar da magazin programlarının vazgeçilmez danışmanı. Bunun nedeni, sorulan sorulara istenilen şekilde cevap verdiği içindir. Muhiddin İbn-i Arabî Hazretleri gibi tasavvuf büyüklerine karşıdır. Tasavvufun Hint ve Yunan felsefesinden geldiğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Ateş aynen şöyle demektedir:

"Vahdet-i vücut, Hint ve Yunan felsefelerinin Arapçaya çevrilmesi ve Müslümanların diğer milletlerle teması sonucu İslâm tasavvufuna geçmiştir, İslâm’ın öz malı değildir."[1] 
Bununla da kalmıyor, aynı kitabında Brahmanların sapıklıklarını anlattıktan sonra şu fikre varıyor: "Bu fikir, İbnü’l Arabî’nin tesiriyle tasavvufa iyice yerleşmiş, hemen her mutasavvıfta bunun izleri görülmeye başlamıştır."[2]

Şeyhi Ekber Muhiddin İbn-i Arabî Hazretlerinin şeriata aykırı gibi görünen ifadelerini İmâm-ı Rabbanî Hazretleri Mektûbâtında açıklamıştır. Muhiddin Arabî Hazretlerinin büyükler arasında bulunduğunu bildirmiştir. Süleyman Ateş, İbni Arabî Hazretlerine hücum etmekle kalmıyor, evliyanın büyüklerinden, silsile-i aliyyenin on beşincisi olan Şahı Nakşibend Bahâeddin-i Buharî Hazretlerine de hücum ederek şöyle demektedir: "O da aşağı yukarı İbnü’l Arabî'nin fikirlerini benimsemiş görünmektedir."


Süleyman Ateş de meleklerin rüzgâr olduğunu yazmıştır. Yani meleklerin varlığını apaçık bir şekilde inkâr etmiştir. Bunu ispat için Kur’an-ı Kerim’e Göre Evrim Teorisi isimli yazısından iki paragrafı aynen alıyoruz: "Burada bulutları sevkeden melek, basınç değişikliği ile meydana gelen rüzgârdan başka bir şey değildir. Bir hadise göre de sesleri kulaktan kulağa nakleden melektir. Şüphesiz bu melek de seslerimizi titreşimiyle etrafa yayan atmosferdir. Demek ki tabiat kuvvetleri de melek olmaktadır. Zira melekler Allah'a isyan edemeyen, yani hür irade yeteneğinden yoksun, emredildiği şeyi yapan güçlü varlıklardır. Tabiat kuvvetleri de aynı niteliğe sahip değil midir? İşte Âdem'e secde eden melekler, irade yeteneğini, akıl gücünü insana boyun eğen tabiat kuvvetleridir. İnsan akıl gücünü kazanınca tabiat kuvvetlerini emri altına almış, onlardan yararlanmasını, onların korkunç etkilerini önlemesini bildirmiştir.”[3] 

Necip Fazıl, bu ifade için şöyle diyor: "Dehşet ki dehşet, bu adam hem meleklere itikadı elden bırakmıyor, hem de onları tabiat kuvvetlerinin aynı ve tâ kendisi kabul ederek maddeleştiriyor, şuursuzlaştırıyor." İradeden mahrum cemadlar olarak görüyor, küfrün böylesine hiç rastlanmamıştır."[4]

Süleyman Ateş, mason Abduh'un düşük faizlere cevaz verdiği gibi % 3 faize cevaz vermektedir. Çağdaş fetvası aynen şöyledir: "Her muamelesinin faizle işlediği bir toplumda yaşayan fert de ister istemez faize bulaşır. Onun korunmak için bankalara yatırdığı paradan banka % 50, % 100 kazanırken kendisinin aldığı % 3'lü faiz aslında parasının süre içinde uğradığı değer kaybını bile karşılamaz. Zarurete binaen o da parasının faizini alır, ama içi tutmuyor, takvası müsaade etmiyorsa faiz olarak aldıklarını fukaraya, hayır kurumlarına verir."[5] 

Necip Fazıl, bu ifade için şöyle diyor: "Demin ki, İslâm’ın madde ötesi itikatlarına tam aykırılık halinde küfür... Bu da yeryüzü muamelesine ait bir kanunun, hem mahiyet olarak bilinmemesi, hem de küçümseyici bir eda içinde tatbik imkânından mahrum sayılması bakımından küfür çapında bir dalâlet... Bu adamın suratına su hadis mealini çarpınız: FAİZİN EN HAFİF ŞEKLİ, ANASIYLE KÂBE DUVARI DİBİNDE ZİNA ETMEKTEN BETERDİR."[6]

Darwin'in de evrimciliğini aşan Süleyman Ateş maymunun insandan geldiğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Kendisi gazetelerde günlerce tenkid edildiği halde, "İnsanlar Âdem aleyhisselâmdan gelmiştir. Âdem aleyhisselâmı da Allah yaratmıştır." gibi bir ifade kullanmaktan hâsseten çekinmiştir. Kur’an-ı Kerim’e Göre Evrim Teorisi’nde bütün canlıların ilkel hücrelerden evrimleşe evrimleşe geldiğini kat'iyetle ifade etmektedir. Yazısından bazı kısımları hep birlikte okuyalım : "Hayatın, ilkel hücrelerden evrimleşe, evrimleşe önce basit canlıların, sonra daha üstün yapılı canlıların ve sonunda da insanın meydana geldiği kesin kanıtlarla ortaya konmuştur... İnsanın maymundan değil, maymunun insandan türediği de düşünülebilir."[7]

Prof. Dr. Süleyman Ateş, biraz daha ileri giderek aynı sayfada şöyle diyor : "İnsanın şu veya bu hayvandan tekâmül etmiş olması onun değerini düşürmez. Çünkü Allah kâinatı tekâmül kanununa göre yaratmıştır." Görüldüğü gibi insanın bir hayvandan gelmesi, onun değerini düşürmezmiş. Hemen aşağıda şöyle diyor : "Belki de insan, bugünkü hayvanların hiç birinden değil de doğrudan doğruya çamurdan yaratılan ilkel bir varlıktan evrimleşerek ortaya çıkmıştır. Muhakkak olan nokta insanın bir evrim geçirdiğidir."[8]

Süleyman Ateş'in bu ifadesinde üç tane azîm hata vardır:
1-Cümleye belki ile başlamış, belki ihtimali ifade eder. İhtimal üzerine dinî karar veriyor.
2-Çamurdan yaratılan varlığa ilkel varlık diyor. Çamurdan yaratılan ilk varlık Âdem aleyhisselâmdır. Âdem aleyhisselâm ilkel bir varlık değil, kâmil bir insandır, ulül'azm bir Peygamberdir.
3-Bugünkü insanın ilkel varlıktan evrimleşerek ortaya çıktığını söylüyor ki tamamen Kur'ân-ı Kerîm’e aykırıdır. Allahü Teâlâ bugünkü insanın Âdem aleyhisselâmdan geldiğini bildiriyor. Âdem Aleyhisselâmın da Ulül'azm bir peygamber olduğunu bildiriyor. Binlerce Peygamber içerisinde Ulül'azm derecesine yükselen sadece altı tane Peygamber vardır, bunlar, Âdem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed Mustafa (Aleyhimüssalâtü vesselam) hazretleridir.

Süleyman Ateş, Âdem Aleyhisselâma ilkel insan demekle, bugünkü insanın evrimleşerek yani tekâmül ederek yüksek seviyeye çıktığını söylemekle Cenâb-ı Hakkın         -hâşâ- yalancı olduğunu söylemektedir, ilkel insan evrimleşerek ve devrimleşerek kâmil insan olmuş, yani bugünkü insan henüz evrim geçirmemiş olan Âdem aleyhisselâmdan, Şit aleyhisselâmdan, İdris aleyhisselâmdan hâşâ çok kâmil bir varlıktır.

Nuh aleyhisselâmın 950 sene kavmini ıslâha çalıştığı Kur'ân-ı Kerîm’de sarahaten bildirilmektedir. Bin sene yaşayan bir Peygamber mi kâmildir, yoksa bugün yüz seneyi zor aşan evrimleşmiş ve de devrimleşmiş insanlar mı kâmildir? Süleyman Ateş'in insanların evrim geçirdiğine dair kesin kanıtları varmış. Kanıtının yalan olduğuna dair bizim de elimizde yanıtlar vardır. Hem de Kur'ân-ı Kerîm'den... Peygamber falan ayırt etmeden, eski insanların çok geri olduğunu, ilimsiz, hikmetsiz, akılsız olduğunu söylemekle 224 bin veya 124 bin Peygamber gönderen Allah ü Teâlâ’yı yalancı çıkarmak istiyor. Aynı derginin 137. sayfasını dehşete kapılmadan okuyalım. "Nihâyet evrim insan sınıfına yaklaşmıştır. Hayvanlık mertebesinin başında maymunlar ve benzeri hayvanlar vardır. Bunlarla insan arasında azıcık bir mesafe kalmıştır. Burası atlanınca insan olur. Bu noktaya gelince nefsin boyu düzelir, azıcık ayırım gücü, bilgi kazanma yeteneği hâsıl olur. Dünyanın uzak kutup bölgelerinde yaşayan bu ilkel insanlarla hayvan arasında büyük fark yoktur. Bunlardan hikmet sâdır olmaz, komşu milletlerden de bilgi öğrenmezler. Bu yüzden halleri bozuk, yararları azdır. Daha da evrimleşen orta kuşaktaki insanlar, işte gördüğünüz bu zekâ, bilgi ve maharet düzeyine gelmişlerdir."

Prof. Dr. Süleyman Ateş'in bütün kitapları nakil esasından ziyade indi görüşleriyle doludur. Hemen her kitabında İbn Teymiyye'den de nakiller yapmakta kimliğini gizlememektedir. Süleyman Ateş, evrime ve devrime uyarak, Allahu Teâlâ ismini çok kere Yüce Tanrı olarak kitaplarına almıştır. Allah kelimesinin kat'i surette tanrı olarak kullanılmayacağını da bilmemektedir. Tanrı kelimesi ilâh, mabud manasına kullanılır. Fakat Allah manasına kullanılmaz. Meselâ “Müslümanların tanrısı Allah'tır” denir, kendi ifadelerine göre “evrimcilerin tanrısı maymundur” şeklinde kullanılabilir. Fakat “bizim Rabbimiz tanrıdır” denemez.

Süleyman Ateş Kur'ân-ı Kerîm'i tefsir ettiğini bütün kitaplarında bildirmektedir. Ayetlerin tercümesi tefsir olamaz. Bu tercümeler Murâd-ı ilâhiyi bildirmez. Ancak tercüme edenin o âyetten anladığını bildirir. Kur'ân-ı Kerîm’in bir âyet-i celîlesinin mealini alırken selâhiyetli bir müfessirin kitabından nakil suretiyle almak lazımdır. Eğer herkes kendi anladığını alırsa ortaya 72 tane sapık mezhep çıkar.



AkademiDergisi.com



[1] Süleyman Ateş, İslâm’da Tasavvuf, s. 99
[2] Süleyman Ateş, İslam’da Tasavvuf, s. 100
[3] İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 20, s. 143-144
[4] Necip Fazıl, Rapor 3, s. 34
[5] Süleyman Ateş, Tefsir Dersi Notları s. 12
[6] Necip Fazıl, Rapor 3, s. 35
[7] İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 20, s. 131
[8] Süleyman Ateş, Kur'ân-ı Kerîm’e Göre Evrim Teorisi, İ. F. Dergisi C. 20 s. 131